Televizyonun ekranından gözünü bir saniye bile ayırmayan adamın adı Nazif. Uzun, zayıf bir adam. Kıvır kıvır saçları, mavi mavi bakan gözleri var. Gözlerinin altında iyice belirginleşmiş göz torbaları. Henüz yirmili yaşlarda olmasına rağmen hayata yorgun bakan bir adam Nazif. Bir hafta önce işinden çıkarılmış. Büyük bir firmanın şehrin ortasına kondurmaya çalıştığı sitenin şantiyesinde bekçi olarak çalışıyormuş .“Kriz var” diyerek işine son vermişler, eline de bir miktar para. “Bu da tazminatın” deyip göstermişler kapının yolunu.
Nazif’in göbeğinin üstünde kocaman bir meyve tabağı. Tabağın içinde ne ararsan var: Elma, armut, mandalina, portakal hatta bir iki tane kivi. Neredeyse aldığı tüm tazminatı meyveye yatırmış Nazif. Bugün özel bir gün olmalı onun için. Yoksa bu mahalleye bu kadar çeşit meyvenin aynı anda girmesi çöle kar yağması gibi bir şey. Nazif’in gözü hâlâ televizyonda. Meyveleri birer ikişer mideye indirirken hiç bakmıyor tabağa. Ne izliyor peki bu adam? Yüzlerinde peçeleri, üstlerinde dansöz kıyafetleriyle bir o yana bir bu yana kıvıran üç tane kadın var ekranda. Oynak bir havada, kadınların vücutlarını titretmesiyle mest oluyor Nazif. Tüm yorgunluğunu soyunup atıyor sanki bir kenara. Bu anın büyüsü bozulmasın diye de bir saniye ayırmıyor gözlerini televizyondan. “Bir Nesrin Topkapı bir de siz be!..” diye bağırıyor televizyona karşı. Bir anda ekran kararıyor. Etraf kararıyor. Nazif ne olduğunu anlayamıyor o an. Sonra bir küfür sallıyor :
“Hay ben senin gibi elektriğin…”
Göbeğinin üzerindeki meyve tabağını bırakıyor yanındaki sehpanın üzerine. Yavaş ve temkinli adımlarla mutfağa doğru ilerliyor. Elleriyle duvarı buluyor. Sonra kapıya varıyor ve kapı kolunu indirip giriyor mutfağa. “Bu mumları nereye koydum ki?” diye diye buluyor sonunda bir tane mum. Çay tabaklarının olduğu çekmeceyi buluyor karanlıkta bir de. Cebinden kibriti çıkarıyor ve yakıyor mumu. Birkaç damla mum çay tabağının içine damlıyor ve tutturuyor mumu tabağa. Az da olsa aydınlanıyor etrafı. Alıyor eline çay tabağını ve bir damla ışığı ile çıkıyor balkona. Hava soğuk. Nasıl olmasın, kış geldi artık! Sigarasını çıkarıyor cebinden. Yakıyor sigarayı ve derin bir nefes alıp bırakıyor dumanı hem karanlığa hem soğuğa.
Nazif sevmez karanlığı. Dahası korkar karanlıktan. Küçükken her elektrik kesintisinde -o zamanlar sık sık kesilirmiş elektrikler- ablası perili, hayaletli hikâyeler anlatırmış. Öyle bir anlatırmış ki, Nazif ve ablasını dinleyen diğer kardeşleri hayaletin, perinin birazdan çıkıp yanlarına geleceğini, onları alıp götüreceğini sanırlarmış. Birbirlerine sarılarak, korka korka ama merak da ederek dinlerlermiş bütün hikâyeleri. Sonra uyuyup da rüyaya varınca tüm hayaletlerden kaçarlar, tüm perilerden saklanırlarmış. İşte ne oluyormuşsa o uyku anlarında oluyormuş. Nazif rüyasına giren hayaletlerin korkusundan altını ıslatıyormuş. Sabah kalktığında ablası, kardeşleri dalga geçiyorlarmış Nazif’le. O da ağlaya ağlaya annesinin yanına gidiyormuş. Annesi çocuğunun hâlâ altını ıslatmasına üzülüyor, bir yandan da “ne yapsak da şu çocuğu bu beladan kurtarsak” diye kara kara düşünüyormuş. Annenin hayaletlerden, perilerden haberi yok tabi. Ablanın korkusundan Nazif de hiçbir şey söyleyemiyormuş. Anne düşünceli, Nazif sus pus gidiyorlarmış banyoya. Annesi Nazif’i büyük bir leğen içinde güzel güzel yıkıyormuş. O kırmızı büyük leğen, Nazif’in utancından yerin dibine girdiği bir koca delikmiş sanki. Hâlâ hisseder o anların ezikliğini Nazif her karanlıkta kaldığında.
Nazif istemez karanlığı. Nasıl istesin? Annesini karanlık bir gecede, zor bir doğum esnasında kaybetti. Babası, bu ölümün acısına dayanamadı ve bir karanlık gecede kalp krizi geçirip yumdu gözlerini hayata. Çocuk yuvası denilen, evlerine hiç benzemeyen o soğuk yere yine bir karanlık zamanda gitti Nazif.
Nazif karanlığı sevmez. Nasıl sevsin? Her karanlık gecede önce hayaletler, periler gelir, altını ıslatmış bu çocukla dalga geçerler. Nazif ezildikçe ezilir, utanır, korkar. Hayaletlerin elinden kurtulmak için annesiyle babasının yanına doğru kaçar. Tek sığınağına varana kadar gözleri yarı açık yarı kapalı koşar. Nefes nefese kalmış halde annesiyle babasının odasına girdiğinde boş bir yatak bulur sadece. Sonra hayaletlerin kahkahaları arasında annesiyle babasının ölüm anları gelir gözlerinin önüne. Nazif ağladıkça ağlar. Bir ışık bulana kadar ağlar.
***
Nazif sigarasından bir nefes daha çekti. Gözlerindeki yaşları sildi. “Bugün ağlamayacağım” dedi, “Bugün benim için güzel bir gün.”
Kar ince ince yağıyor. Nazif elini uzatıyor kar tanelerine. Eli ıslandıkça mutlu oluyor. Sanki nefes nefese kalmış halde annesiyle babasının odasına varıyor ve aralarına girip öpüyor ikisini de yanaklarından. “İyi ki geldiniz anne, baba”
Mum televizyondaki dansözler gibi bir o yana bir bu yana sallanıyor. Nazif sokağın başında bir karartı görüyor. Dikkatlice bakıyor karartıya. Karartı yaklaşıp da üzerine bir parça ay ışığı düştüğünde, Nazif sakalını ve başındaki kukuletasını fark ediyor karartının. Biraz daha yaklaşınca karartının sırtındaki çuvalı da görüyor Nazif . “Ulan Noel Baba mı o?” diye soruyor kendi kendine. “Vallahi de billahi de Noel Baba” diye cevaplıyor sorduğu soruyu heyecanla. Çay tabağını eline aldığı gibi aşağıya iniyor. Mum bir o yana bir bu yana daha fazla sallanıyor. Söndü sönecek. “Lütfen sönme, lütfen” diye yalvarıyor muma Nazif. Bir yandan “ Yolunu mu kaybetti, ne yaptı? Ne işi var bu mahallede?” diye sorarken kendine diğer yandan adımlarını hızlandırıyor. Köşeyi dönmeden yakalıyor Noel Baba’yı. “Noel Baba, gerçekten sen misin?” diye soruyor biraz önceki karartıya. Çocuklaşıyor iyice Nazif. “Yok be ağabeycim, bir adam çocukları için sürpriz yapacakmış. Parasını verdi ben de Noel Baba oldum. Ama karanlıkta yolumu kaybettim” diyor Noel Baba. Nazif yaşadığı hayal kırıklığını çabuk atlatıyor ve adama gideceği yeri tarif ediyor:
“Bir üstteki mahalleye gideceksin arkadaşım. Hadi kolay gelsin. İyi seneler.”
Noel Baba Nazif’e teşekkür ediyor ve yoluna devam ediyor. Nazif, Noel Baba’nın arkasından bakarken bir üstteki mahalle ile kendi mahallesi arasındaki farkı düşünüyor. “Ulan Noel Baba, sen de paragöz olmuşsun, sen de bitmişsin” deyip gülümsüyor acı acı. Noel Baba hızlı hızlı uzaklaşırken birden duruyor. Nazif’e doğru koşmaya başlıyor. Nazif şaşkın. Ne olduğunu anlamaya çalışıyor. Noel Baba çuvalı yola attığı gibi gözden kayboluyor. Nazif çuvala doğru yürüyor, eğilip alıyor çuvalı ve Noel Baba’nın neden kaçtığını öğrenmek için o yöne doğru devam ediyor yürümeye. Yolun üstünde, kuytu bir yerde, ateşin başında oturan çocukları görüyor Nazif. Bunlar kimi kimsesi olmayan, bu mahalleye sığınmış çocuklar. “Nazif abi, gördün mü Noel Baba’yı?” diyor içlerinden birisi. “Biraz korkutalım dedik, tabansız çıktı herif” diye devam ediyor bir başkası konuşmaya. “Bizi tinerci zannetti enayi” diyor bir diğeri. Nazif elindeki çuvalla ateşin yanına yaklaşıyor. Çuvalın içindekileri boşaltıyor. “Size getirmiş bunları” diyor gülerek. “Hadi bakalım, iyi yıllar hepinize.” Sönmüş olan mumunu ateşte tekrar yakıp ayrılıyor aralarından. “Sağ olasın Nazif abim, sana da iyi yıllar” diyor çocuklar o uzaklaşırken hep bir ağızdan. Nazif elinde boş kırmızı çuval ile arkasında mutlu sokak çocukları bırakıyor. Mum bir daha sönmeden evine varıyor.
***
Nazif bir sigara daha yakar. Derin bir nefes çeker sigarasından. Mumun aleviyle göz göze gelir. Sigarasının dumanını muma doğru üfler. Mum nazlanmaz fazla ve söner. Ay ışığının aydınlığı kalır sadece geriye, ötesi karanlık. Nazif balkonun demirine tutunur. Tüm hayaletlerini, perilerini, korkularını bekler. Hepsi teker teker gelirler. Kar ince ince yağmayı sürdürür. Nazif destek almak istermişçesine elini uzatır kar tanelerine. Islanır eli yeniden. Nazif tüm hayaletlerini, perilerini, korkularını sahte Noel Baba’nın kırmızı çuvalına doldurur. Bir havai fişek aydınlatır etrafı bir anda. Sonra bir diğeri, sonra bir başkası.
***
“Mutlu yıllar Nazif” dedi kendi kendine. Eline hayaletlerini, perilerini, korkularını doldurduğu çuvalı aldı.
-İşte bunlar da hediyelerin.
-Teşekkürler Noel Baba.
Nazif kendini tutamadı ve bir kahkaha patlattı.
-Açmayacak mısın?
-Ah affedersin. Hemen açıyorum.
Nazif çuvalı açtı. Tüm korkularını doldurduğu çuvaldan bir parça yeni bir yıla başlamanın cesareti ve bir miktar umut çıktı. O anda tüm ışıklar yandı mahalledeki. Her yer ışıl ışıl oldu.
-Teşekkürler Noel Baba. Mutlu yıllar.