"ey sevgilim evime gelirsen eğer..."
"bana bir lamba getir"
"ve caddedeki o mutlu kalabalığı izleyebileceğim bir pencere..."
Dinle Sara!..
"ve caddedeki o mutlu kalabalığı izleyebileceğim bir pencere..."
Alabildiğine siyah var gözlerimde uzun zamandır. Karanlığa boyanmış duvarlarla sarmaladılar beni. Zaman siyah aktı hep. Gözyaşlarım siyahtı. Saçım siyahtı. Sakallarım siyahtı. Kanımın siyah aktığından şüphem yok.
Sinirlendiğimde karanlığa gösterdim öfkemi. Öfkem siyahtı. Sevinçlerim siyahtı. Kahkahalarım renkli olsun istedim hep ama hepsi karanlığa karıştı. Kahkahalarım siyahtı. Tebessümlerim siyahtı. Özlemin adı aydınlıktı benim için. Özlemim bile siyahlaştı.
Biliyor musun Sara, küçükken, uyumadan önce hiç masal anlattırmadım anneme. Bilirdim, masallar siyahlaşacaktı her cümlede. Siyahlaşan masallar rüyalarımı da karartacaktı mutlaka. Annem de biliyordu galiba. Hiç koyulaştırmadı uykularımın siyahını. Hatta siyahımı azıcık da olsa açmaya çalışırdı. Fümeydi tek amacı. Olmadı. Bilmedim hiç fümeyi. Masal yerine renklerden bahsederdi bana her gece. Anla artık Sara!.. Masallarla büyüyen çocuklardan değilim ben. “Bir varmış bir yokmuş” kadar yıl geçti aradan ama tanımadım hiçbir masal kahramanını ben. Şimdi, renklerle büyüyen çocuklardanım demek bana bile garip gelecek ama öyle. Renkleri dinleyerek büyüdüm ben. Nasıl göründüklerini bilmem belki ama anlatabilirim sana. Mavi, yeşil, kırmızı, sarı… Hepsini tarif edebilirim. Ne dersin Sara, trajikomik bir hayat galiba benimkisi? Azıcık anlatsam renkleri dinler misin Sara? Âh Sara, sen hep dinledin zaten beni.
Dinle Sara!..
Maviye deniz derdi annem. Maviden önce denizi anlatmak zorunda kalırdı. Denizi hissedersem maviyi hissedeceğimi söylerdi. Derdi ki, ayağını değdirdiğinde denize içini bir ürperti kaplarmış önce. Adım attıkça titremeye başlarmışsın. Dalgalar ayaklarından başlayıp dizlerini sararmış. Sonra dalgalara ve titremeye inat bırakırmışsın kendini denize. Önce batırırmış seni dibindeki kumları hissedinceye kadar. Sonra alırmış kollarına ve çıkarmışsınız birlikte yukarıya. Mavinin tenini hissedebilirmişsin yukarıda. Titremen kesilirmiş. Sen de maviye boyanırmışsın. Sen hiç denize gittin mi Sara? Bir gün gidelim beraber. Olur mu?
Sana söylemem gerek Sara! Sarıyı da çok sevdim ben. Güneş diye yuvarlak bir şeyden bahsetmişti sarıyı anlatırken annem. O, kendini gösterdiği zaman her yer aydınlık olurmuş. Aydınlık!.. En büyük özlemim. Hakkında bildiğim tek şey siyahtan farklı olduğu. Başka bir şey bilmiyorum. Ama özlüyorum. Neyse!.. Güneş’e dönelim biz en iyisi. İnsanı üşütmezmiş Güneş. Sıcakmış her zaman. Annem de sarı renkte olmalı. Hiç üşümemiştim onun yanındayken. Söylesene Sara, gerçekten sarımıydı rengi annemin?
Bir sürü renk anlatabilirim sana Sara. Kırmızıyı anlatabilirim. Utangaçlığın rengi olduğunu söyleyebilirim sana. Al al olsun yanaklarımız Sara. Yanaklarındaki kırmızıyı hissetmeliyim. Utanmalarımızı hissetmeliyim. Yeşili de anlatabilirim, kahverengiyi de, moru da. Hangi rengi istersen anlatabilirim. Ama gerek yok şimdi diğer renklere. Sen zaten biliyorsun hepsini. Sadece bir tanesinden daha bahsedeceğim sana. En sevdiğim rengi dillendireceğim. Beni en çok seven rengi anlatacağım. Ama önce getirdiğin lambayla pencereyi koy şuraya. Tam şuraya! Caddeyi görebileyim. Çünkü caddedeki mutlu insanların rengini anlatacağım sana.
Bir sürü renk anlatabilirim sana Sara. Kırmızıyı anlatabilirim. Utangaçlığın rengi olduğunu söyleyebilirim sana. Al al olsun yanaklarımız Sara. Yanaklarındaki kırmızıyı hissetmeliyim. Utanmalarımızı hissetmeliyim. Yeşili de anlatabilirim, kahverengiyi de, moru da. Hangi rengi istersen anlatabilirim. Ama gerek yok şimdi diğer renklere. Sen zaten biliyorsun hepsini. Sadece bir tanesinden daha bahsedeceğim sana. En sevdiğim rengi dillendireceğim. Beni en çok seven rengi anlatacağım. Ama önce getirdiğin lambayla pencereyi koy şuraya. Tam şuraya! Caddeyi görebileyim. Çünkü caddedeki mutlu insanların rengini anlatacağım sana.
Beyaz!..
Beyazdan bahsetmeliyim sana Sara, mutlu insanların renginden. Annem hiçbir şey söylemedi beyaz hakkında. Beyaz kendisi geldi gözlerimin ardına. Öncelikle masumdu beyaz. Hiçbir rengin olamadığı kadar masumdu. O yüzden beyaz göremedik hiçbirimiz. Beyaz saflıktı. İncelikti. İbrahim peygamberin karısından beri kadındı beyaz.
Beyazı düşlerim hep. Her düşümde onu ilk midemde hissederim Sara. Sonra eşine rastlamadığım bir duygu sarar içimi. Siyahımı dağıtır. Beyaz gülerim o zamanlar; beyaz damlar gözyaşlarım. Kalbim hiç atmadığı kadar hızlı atmaya başlar. Kalbimin beyaz kan pompaladığına eminim damarlarıma. Titremeye başlarım. Dilim tutulur, konuşamam. Gözlerim siyah görmez o anlarda.
Beyaz!.. Alabildiğine beyaz var gözlerimde. Beyaz boyanmış duvarlara sarınırım. Sana sarılırım. Aşk beyaz olmalı. Beyaz sen olmalısın Sara. Beyaz sen olmalısın!..
2 yorum:
bu GüzeL hikayeler için Tşklr :)
hilmicim@hotmail.co.uk
asıl ben teşekkür ederim..
Yorum Gönder