GÜFTE...

“Bir sabah çıksam kaybolsam,
dönmesem kalsam anılarda…”



Ansızın zihnimde belirip dilimden düşmeyen şarkı sözlerini kaç defadır tekrarlıyorum bilmiyorum. Her tekrardan sonra etrafıma bakıyorum sözler gerçeğe dönüşmüş mü diye. Ama her tekrar nafile bir çabadan öteye geçmiyor. Hala şimdiki zamanı yaşıyorum. Şimdiki zamanı yani büyük olduğumuz zamanı.Oysa “her sabah bir dev masalında uyanınca hep çocuk kalmak, kurtulmak” oldukça heyecanlı olabilirdi.Olmuştu da zamanında.Hep bir dev bulmuştuk kendimize ve o devin masalından nefessiz kalana dek kaçmıştık.Bir fasulye sırığıydı kurtarıcımız çoğu zaman.Dev bizi yakalayamadığı sürece kahkahalar atmıştık.Yakaladığında ise en tiz sesimizle bağırmıştık hatta ağlamıştık.Şimdi o devin hiç olmadığını öğretmişti hayat bizlere ve üzülmüştük hepimiz o hiç olmayanın ardından.

Bir silüetten farklıydı karşımızdaki insanların yüzleri bir zamanlar."Şerife'nin oğlu değil misin sen?"diye soran teyzeler, yüzündeki tüm yaşam çizgilerini ellerimle yeniden çizdiğim o güler yüzlü nine ne kadar gerçektiler!.. Şimdiki zamanda ise karşımdaki yüzler sanallaşmış. Gölgede kalmış her bir çehre. Yaşam çizgilerine dokunmak mı? Dalga mı geçiyorsun?

“Kar yağıyor bu gece öyle beyaz ki şehir” ve ben kardan adam yapmak için iniyorum sokağa. Tüm günahlarından arınmaya çalışan bir günahkâr gibi yüzleşmiş bütün hatalarıyla şehir. Bu yüzleşme tüm karı eritmiş sokaklardaki ve kar suyu götürmeye başlamış tüm yalvarışları, yakarışları sessizce. Kardan adam yapmak için daha günahsız bir köşe bulmam gerek. Buluyorum da. Kocaman bir kardan adam yapıyorum hemen. Gözlerini kömürden, burnunu havuçtan yapıyorum. Hep öyle yapardık geçmişte babamla. Bir bere takıyorum başına bir de atkı doluyorum boynuna kardan adamın. Gülümsemesi için ne varsa yapıyorum işte. O da gülümsüyor en çocuksu haliyle sonunda bana. Ayrılma vakti geliyor kardan adamdan ve ben küçük adımlarla uzaklaşıyorum yanından beyaz anılarımın. Sabah uyanıyorum. İniyorum aşağıya, kardan adamın yanına. Şaşırıyorum önce gördüklerim karşısında sonra şaşkınlık yerini üzüntüye bırakıyor insafsızca. Ne kömürü kalmış gözlerinde ne de havuç bırakmışlar burnunda kardan adamın. Bereyi de atkıyı da çok görmüşler. Yetmemiş gövdesini de tekmelemişler. Bir sürü ayak izi var üzerinde. Anılarıma zaten yerin yok ama bir kardan adama dahi yerin yok mu ey koca şehir?

“Anlamak bir ömür sürer, hayat niye kirlenir.” Şarkı her dilime dolandığında bilerek tekrar etmiyorum bu kısmını sözlerin. Ama her seferinde etten kemikten birisine dönüşen sözler bunlar oluyorlar. Ne dedin kardan adam? Evet evet haklı olabilirsin. Belki de bu yanlış bir leylâydı bizim için.

0 yorum:

Yorum Gönder