BAHAR

Onu ilk gören dalgalar oldu.Bir anda sakinleşti deniz.Fark etmedi dalgaların kendisini izlediğini.Yürümeye devam etti.O yürüdükçe kum tanecikleri dolandılar ayaklarına.Desenler yaptılar parmaklarına.Birden durdu.Daha fazla yürümedi.Eğildi.Bir çakıl taşı aldı eline.Fırlattı tüm gücüyle denize.Sonra bir tane daha aldı ama atmadı bu sefer onu maviye.Denize atarak bitiremeyeceğini anladı çakıl taşlarını.Oturdu çakıl taşlarının arasına.Uzattı ayaklarını yeni yeni soğuyan kumun üzerine.Hafifçe esen rüzgâr parmaklarındaki desenlere farklı şekiller verirken, arkasındaki ağaçlar sırtlarını döndüler rüzgâra. Bu beklenmedik tepki hiddetlendirdi rüzgârı. Esip gürledi. Bir süre sonra rüzgâr, anladı ağaçların yüzlerini kendisine döndüremeyeceğini. Dinginleşti.
Güneş ufukta kaybolup başka diyarları ısıtmaya giderken gördü uzaklardaki kızıllığı.Tam bu esnada deniz tüm mavisini gösterdi ona. O da kayıtsız kalmadı gördükleri karşısında.Yavaşça kalktı oturduğu yerden.Yürümeye başladı denize doğru.Uzattı ayaklarını maviye.Gülümsedi.Dalgalar daha fazla uslu duramadılar bu gülümseme karşısında.Sardılar ayaklarını bir anda.Aldırmadı dalgalara.Bir adım attı maviye sonra bir adım daha ve bir adım daha…
O ilerledikçe beyaz tenindeki tüm renkleri emdi deniz.Mavisi etkileyiciydi.Deniz de farkındaydı bunun.En çok da mavisini emdi kıskanarak.Bir adım daha attı ve kayboldu mavinin içinde.Koştum ardından.Avazım çıktığı kadar bağırdım.Sonra anladım geri getiremeyeceğimi onu.Bu kez ben oturdum çakıl taşlarının arasına. “Hoşçakal bahar” dedim ardından sessizce. “Maviliklerden çıkıp sararmış yaprakların üzerinde kuruyacağın güne dek hoşçakal.Sonbahar’a kadar hoşçakal.”

0 yorum:

Yorum Gönder