Şair böyle yalvardı kıyamet gününün sahibine.
Gök gürledi.Sûr’un sesini henüz duymamış olanlar İsrafil'in nefesi zannettiler işittiklerini.Korktular.Bir an tüm günahlar dile geldi.Gök yağmaya başladı sanki o an ve damlalar örttü korkuların üzerini.Yağmur öyle şiddetli yağdı ki güneşin tüm sarılığını aldı üzerinden.Griye çevirdi dünyayı.Gök gürlediğinde korkudan yorganının altına saklanan çocuk,yağmurun yağmasıyla filiz verdi adeta.Çıktı yorganın altından.Açtı pencereyi.Elini uzattı yağmura.Tenine düşen her damla kahkahaya dönüştü semada.Yağmuru yağdıran daha fazla kahkaha duymak ister gibiydi.Kesmedi damlalarını.Çocuk da açtı avuçlarını dua eder gibi ve “teşekkür etti” damlaların sahibine.Bir süre sonra yağmur durdu.Bir toprak kokusu sardı etrafı.Büyük nimet!Her zaman bulunmazdı toprak kokusu taşlaşmış şehirlerde.Çocuk belki o an farkında olmadan çekti içine bu büyük nimeti.Büyüdüğünde fazlaca hissedecekti yokluğunu toprak kokusunun.Güneş griyi sevmedi fazla.Gösterdi bulutların ardından sarısını tekrar.Çocuk güneşin tüm renklerini gördü gökkuşağında.Yine bir kahkaha…
İstemez miydik çocuk olmayı sûr üflendiğinde?İstemez miydik çocuk kadar günahsız olmayı gök yarıldığında?Önce korkardık belki ama sonra kahkahalarımız yankılanırdı sonsuzlukta.
“Allah’ım birazdan kıyamet başlayacak.Lütfen...”
(Yolcu Dergisi/Sayı:55)
(Yolcu Dergisi/Sayı:55)
0 yorum:
Yorum Gönder