KÜÇÜKTÜM



-Deli doktor orada mı a oğlum?
-Kim?
-Doktor doktor! Sen Şerife’nin oğlu değil misin?
-E..Evet
-Heh..Maşallah..Doktor sağlık ocağında mı yavrum?
-Evet.
-O zöldür* herif orda demek!..

Yaşlı teyze duyduğu cevap karşısında pek memnun olmamıştı. Yine de elindeki torbadan çıkardığı ipe dizilmiş alıçları boynuma astı. Afiyetle ye, dedi, annene de selam söyle. Sonra çeltik tarlalarında çalışmaktan çatlamış elleriyle başımı okşadı ve sağlık ocağını sırtına alarak köye doğru yavaş yavaş yürümeye başladı. Küçüktüm. Yaşlı teyzenin Doktor amcaya neden deli dediğini anlamadım. Boynumdaki alıçları kemire kemire sağlık ocağına doğru yürüdüm. Annem boynumdakileri kemirdiğimi görünce çağırdı beni yanına. Kim verdi onları sana? ,diye sordu. Yaşlı bir teyze verdi, dedim, sana da selam söyledi. Deli doktor sağlık ocağında mı diye sordu ben de ‘evet’ dedim. O da gelmekten vazgeçti, diye devam ettim konuşmaya. Deli doktor demem annemi kızdırdı. Bir daha duymayacağım böyle sözler, diye çıkışta bana. Küçüktüm. Annemin yaşlı teyzenin söylediklerini tekrarlamama neden kızdığını anlamadım.

Nurettin amca köyün tek doktoruydu. Lojmanda yer olmadığı için köyde ev kiralamak istemiş ama köylü evini kiralamaya yanaşmamıştı. Çareyi geçici bir süreliğine sağlık ocağının içinde küçük bir odada kalmakta bulmuştu. Sabahları sağlık ocağının ilaç kokan odalarının aksine bu odadan sucuklu yumurta kokusu gelirdi. Benim payımı da bir ekmeğin arasına sıkıştırır ve ben yiyene kadar başımda beklerdi.Ben sucuklu yumurtamı yerken hastalar yavaş yavaş gelmeye başlarlardı.

Her hastaya aynı tedaviyi uygulardı. Neyin var? Sorusunun karşılığını almadan yaşlı amcaları, teyzeleri, küçücük çocukları sağlık ocağının koridorunda yürüttükçe yürütürdü. Hali kalmayan köylü bir daha hasta olmamaya yemin ederdi. Bir gün böyle geçip giderdi. Akşam saat beş olup paydos dediklerinde çayını demler ve benimle uzun uzun muhabbet ederdi. Daha ilkokula bile gitmeyen ben, kendisini sadece dinlerdim. Bir sevdalısı varmış, anlatırdı:

Kimse görmez onu. Kimseye göstermem. Her akşam yanıma gelir. O gün ne yaptıysa anlatır, ben de dinlerim. Sustuğu vakit ben konuşmaya başlarım. Şiirler okurum ona. Önceden yazdığım şiirler. Sonra gözlüklerimi çıkarmamı ister. Ben de hiç sormam neden diye, çıkarırım. Biliyor musun, ondan başka hiç kimseyi gözlüksüz göremem ben. Bir tek o bilir gözlerimin rengini. Yeşilmiş gözlerim. Geçen geldiğinde söyledi. Onun gözleri mi? Onun gözleri bazen elâ olur bazen mavi, bazen yeşil. Ama hiç siyah olmadı şimdiye kadar. Biliyor musun, dün giderken öptü beni. Nasıl heyecanlandım anlatamam. Bak, kimseye söyleme sakın!

Akşam ezanı okunurdu o anlatırken. Akşam ezanı eve dönüş vaktiydi benim için. Gitmem lazım Doktor amca, derdim, iyi akşamlar. Benim söylediklerimi duymazdı. Devam ederdi anlatmaya.

Bir sabah Sağlık Bakanlığı’nın müfettişleri geldiler köye. Köy ahalisi Doktor amca hakkında şikâyette bulunmuş. Müfettişler inceleme yaptılar sabahtan akşama kadar. Köylüyü dinlediler önce. Sonra anneme, sağlık memuruna ve ebeye sorular sordular. O her sabah sucuklu yumurta kokan odasını aradılar. Odanın duvarlarına bir sürü insan şekli çizilmişti. Hasta kabul defterini buldular odada. Defterin arkasında her akşam gelen sevgilisine yazdığı şiirler vardı. Müfettişlerin incelemesi hava kararınca bitti. Doktor amcayı da yanlarına alıp terk ettiler köyü.

Aradan birkaç hafta geçtikten sonra annemle babam aralarında konuşurlarken duydum Doktor amcaya ne olduğunu. Şizofreni diye bir hastalığı varmış. Bir hastaneye kaldırmışlar. Orada kendisi gibi olanlarla birlikte kalıyormuş. Küçüktüm. Şizofreni nasıl bir hastalıktır bilmiyordum. Anne, dedim, Doktor amca geri gelecek mi? Yok yavrum geri gelemez bir daha, dedi annem. Ağlamaya başladım. Ama biz ziyaretine gideriz, dedi annem gözyaşlarımı silerek. Ağlamaya devam ettim.

Ziyaretine hiç gitmedik!

Aradan yıllar geçti. Nurettin amcanın yattığı hastaneyi buldum. Hala oradaydı. Ziyaretine gittim. Doktorları zorluk çıkarmadılar onu görmek istediğimi söyleyince. Yaşlanmıştı. Beni hatırlamadı. Dün geldi, dedi, ilk kez siyah siyah baktı bana. Anlamadım ilk başta. Sonra bana anlattığı, her akşam yanına gelen sevgilisinden bahsettiğini fark ettim.

Hiç siyah siyah bakmamıştı bana, dedi yanından ayrılırken.

Ertesi sabah Nurettin amcanın vefat ettiğini öğrendim. İlk ve tek ziyaretçisi ben olduğum için beni aradılar hastaneden. Hemen hastaneye gittim. Gece boyunca üzüntülü olduğunu, sessiz sessiz ağladığını öğrendim. Sabaha karşı da ölü olarak bulduklarını söyledi doktoru. Sessiz bir ölüm yaşamış çıkarmadığı gözlüklerinin ardında. Yalnız, sessiz ve ıslak bir ölüm!..
Doktoru odasında bir mektup bulduklarını söyledi. Aldım mektubu ve okumaya başladım. Bildiğim bir şarkının sözleri yazılıydı kağıtta:

Ağlarken
Duvara karşı
Şehir duruyor

Ağlarken
Ve başka hiçbir şey yok
Ölüyorum belki de
Ah! Neredesin?

Düşlerken
Duvara karşı
Şehir yanıyor

Düşlerken
Nefes alamadan
Seni seviyorum aşkım
Seni seviyorum aşkım

Dua ederken
Duvara karşı
Şehir yıkılıyor

Dua ederken
Azize Marie
Azize Marie
Azize Marie

Ölürken...

(*zöldür~ işe yaramaz)
bahsi geçen şarkı-->de cara a la pared

0 yorum:

Yorum Gönder