Ramazan böyle başlardı bizim evde. Yine böyle başladı. Sahur vakti geldi. Annemin sesine:
“Bi beş dakka daha, n'olur...”
Diye uykulu uykulu cevap veremeden saatimin alarmı girdi araya:
“Beş dakika filan yok sana.”
-Anne, bunların hepsi boş, dedim hayal kırıklığına uğradığımı belli eden ses tonumla.
-Olur mu oğlum? Görmüyor musun şunları? Ta Afganistan’dan göndermiş kardeşlerin bunları sana, dedi annem.
-Afganistan’dan? Kardeşlerim?
-Tabi ya. Allah razı olsun hepsinden.
“Rüya mı bu?”
Diye sormaya korktum. Böyle bir soru karşısında, böyle bir durumda, kardeşimin “hepimiz az ya da çok rüyacı değil miyiz?” gibi bir cevap verme olasılığı vardı. Sustum.
- Bak bu pişirdiklerimi de Bağdat’tan, Kudüs’ten, bir de… Nereydi bey hatırlayamadım?
- Bosna Bosna, dedi babam bir yandan televizyona bakarak.
- Heh işte! Bosna’dan göndermişler. Sağ olsunlar.
- Bağdat’tan, Kudüs’ten, Bosna’dan. Öyle mi?
- Evet oğlum evet. Duymuşlar patates, soğan yerine silah çıktığını bizim topraklardan. Bir de mayınlar var tabi. Onlarda ellerinde ne varsa paylaşmışlar bizimle. Sağ olsunlar. Allah razı olsun hepsinden.
Şaşkınlığımı bir kenara bırakıp ne piştiğine baktım. Annemin pişirdiğim dediği hiçbir şeydi. Delirmeye başladığımı fark edebiliyordum. Şüphesiz bu delilikten başka bir şey değildi. Bir an gözüm sofradaki su dolu bardağa ilişti. Bir yudum almamla:
- Bu nasıl su yahu? Bildiğin tuzlu bu, diye tepki gösterdim.
- Ah o mu! O suyu Afrika’daki kardeşlerin göndermişler.
- Afrika’daki kardeşlerim? Hem de su?
- Ah ah! Sağ olsunlar!..
- Ama tuzlu bu su, dedim gayri ihtiyari. Saçmaladığımın farkına vardım. Sustum hemen.
- Gözyaşı var içinde bolca. Ondandır.
Allah’ım sen aklımı koru. Kafayı yemem an meselesi. Birazdan deli gömleği giydirmeye gelseler hak veririm adamlara. Hiç direnmem. “Ben deli değilim” gibi klişeleri dillendirmem bile. Alıp götürmeleri için yardımcı olurum hatta adamlara.
Babam televizyon kanalını değiştirdi. Geçen ramazandan kalma bir dizinin tekrarı oynuyordu şimdi ekranda. Malum senaryo, geçen ramazan kaldığı yerden devam etmekteydi: Adam oruç tuttuğu için çok acıkır. Bu sinirlerini oynatır. Kime çatacağını bilemez. Her duyduğunu ezan zannetmeye başlar. Ezan okununca da bir “ bismillah” bile demeden çorba kâsesinin dibini görür. Biz de buna katıla katıla güleriz!..
Alarm çalmaya başladı. Annemin sesi alarmın sesine karıştı. Hemen uyandım.
“Sadece bir rüyaymış.”
Diyebildim. Banyoda elimi yüzümü yıkadıktan sonra mutfağa geçtim. Annem sofrayı kurmakla meşguldü. Oturdum masaya. Kardeşim esnemesini ayine dönüştürdü. Zeytin kabı dikkatimi çekti hemen. Açtım kapağını. Kap zeytinle doluydu. Annem tencerede bir şeyler pişiriyordu. Dikkatlice baktım. Tencerede gerçekten bir şeyler pişiyordu. Babam televizyonda o malum diziyi izliyordu. Dizideki adam çıldırmış gibiydi. Gülmedim bu sefer. Tiksindim.
Bir bardak su içtim. Hiçbir şey yiyemedim. Annem üzüldü bir şey yemedim diye. Gece yatmadan bir şeyler yediğimi söyledim. İçi rahat etsin diye. Biraz sonra sabah ezanı okundu. “Hoş geldin Ramazan!”
Daha sonra gün başladı ve ben iftarı dört gözle bekleyen kalabalığın arasına karıştım.
Biz rahatların arasına da geldiğin için teşekkürler Ramazan!..
2 yorum:
tebrikler çok güzel bir yazı olmuş
Teşekkürler..
Yorum Gönder