-Digitürk olmasaydı,hayatınız nasıl olurdu? -Kapkaranlık olurdu herhalde.
-Digitürk'ten önce hayatınız nasıldı? -Bilmem,var mıydı ki? -Neredeyim ben?
-Sanal dünyaya hoş geldiniz beyefendi.
-Ne?Sanal dünya mı?
-Evet.
-Karıştırıyor olmayasın?Gerçek dünya olmasın?Gerçek dünyaya hoşgeldiniz olmasın o?
-…
-Matrix değil mi?
-Hayır beyefendi Matrix değil.Digitürk.
-Digitürk mü?
-Evet.Digitürk yani mutlu,mesut ailemiz.Aramıza hoşgeldiniz beyefendi.Karanlıktan kurtulmuş olanların arasına.Başka bir hayatı düşünemeyenlerin arasına hoş geldiniz.
Her yanı televizyon ekranları ile kaplanmış bir odanın içindeyim.Oturduğum yerin tam karşısında baba,anne ve küçük bir kız çocuğundan oluşan aile bireyleri oturuyor.Çekirdek aile.Kırmızı bir koltuğun üzerinde oturuyorlar.Karşılarında çekici bir kadın var.Sorular soruyor aileye bu çekici kadın.Anne ve çocuğun sesi çok çıkmıyor.Sevdikleri programları söylüyorlar,o kadar.Anlamsız bir gülümseme var yüzlerinde.Genellikle baba konuşuyor.Ağzı kulaklarında babanın.Diğerlerinin anlamsız gülümsemesi onun suratında sırıtma şeklinde tecelli ediyor.Bir hipnoz hali yaşıyor.Sürekli birşeyler söylüyor.Digitürk’süz hayatın karanlık olacağını söylüyor en sonunda.
“Nasıl yani?” diye soruyorum kendime.Afallıyorum,aptallaşıyorum.Bir türlü anlamlandıramıyorum bu söylediklerini babanın.
"Digitürkten önce hayatınız nasıldı?" diye bir soru soruluyor babaya.Cevap bu sefer ürkütüyor beni.
“Bilmem,var mıydı ki?”
Soruları soran çekici kadın elindeki kağıda bir imza atıyor.Aile heyecanla bu sanal dünyaya kabul edildiklerini duymak istiyor.
-Artık sizler sanal dünya ailesinin birer ferdisiniz.Tekrar hoş geldiniz.
Herkes mutlu,mesut.Sıra sanal dünyanın isimlerini almaya geliyor.Sanal dünyada herkes kumandanın bir tuşunu isim olarak kullanıyor.Kendileri bir seçim yapamadıkları için kadın yardımcı oluyor tuş seçiminde aileye.Babaya ses yükseltme tuşu (volume up),anneye rehber tuşu(guide),küçük kıza ise sesiz (mute) tuşu veriliyor.Ne kadar da sevindiler.
O garip,kırmızı koltuğa bu sefer ben oturuyorum.Karşımdaki kadın sorularını sormaya başlıyor.Cevap veremiyorum.
”Bir hipnoz hali de ben mi yaşıyorum acaba?Bir koltuk ve bir televizyon ekranı beni hep cezbetmiştir zaten."O sormaya devam ediyor,ben ise cevaplamamaya.Sonunda benden ümidi kesiyor ve soru sormaktan vazgeçiyor.Elindeki kağıda imzasını atıyor.“Artık siz de sanal dünyanın bir ferdisiniz.Tekrar hoşgeldiniz.”diyor az önceki aileye dediği gibi.
O anda sorulan tüm soruların anlamsız formaliteler olduğunu anlıyorum.Herşey zaten önceden kurgulanmış.Siz ne yaparsanız yapın her halükarda bu dünyaya kabul ediliyorsunuz.Reddedilme olasılığınız neredeyse yok.
Sıra yeni ismim olacak kumanda tuşuna geliyor.Biraz önce hiçbir soruya cevap veremeyen ben, bu sefer bir soru yöneltiyorum karşımdaki kadına.Sorudan çok bir istek bu:
- Tuşu ben seçebilir miyim?
-Tabiki.Hangi tuş olmak istiyorsunuz?
-Kapatma tuşu (power off) olmak istiyorum.
Bir kahkaha atıyor kadın.Suzan Avcı’yı görüyorum sanki karşımda.Yeşilçam’ın kötü kadınını.En itici ses tonuyla cevap veriyor isteğime:
-Maalesef öyle bir tuşumuz yok..
Orwell,Zamyatin,Huxley.Size sesleniyorum.Eğer beni duyuyorsanız,aranızdan birisi çıksın ve şu televizyonu kapatsın lütfen!